7 Ocak 2008 Pazartesi

"TÜRKÇE FIŞKIRMALIDIR ŞİİRDEN"

SÖYLEŞİ

Avni ENGÜLLÜ - Şair, hikayeci, gazeteci-yazar ve çevirmen

"TÜRKÇE FIŞKIRMALIDIR ŞİİRDEN"

Edebiyatımızda çocuklara da seslenen bir edebiyatçımızdır Avni Engüllü. Dergimizin bu sayısı için bir söyleşi yapmak isteğinde olduğumuzu önce telefonla bildirdik. Teklifimizi seve seve kabul eden edebiyatçımızı Üsküp Radyosu’nda ziyaret ettik. Giriş kapısında daha bizi güler yüzle karşıladıktan sonra önce Türkçe radyo programlarının yapıldığı stüdyoları gezdik. Sonra oturup her daldan konuştuk. Sıra PETEK DERGİSİ’nin bu sayısı için düşündüğümüz söyleşiye geldi. O da şöyle akıp geçti...

PETEK D.: Sevgili Avni Engüllü, bu dergimizin ilk söyleşisi... Bu nedenle de heyecanlıyız. Günlük hayatla başlayalım dedik. Bu ara günleriniz nasıl geçiyor, bir günü nasıl yaşıyorsunuz? Kısaca söz eder misiniz bu konuda?
A.E.: Heyecan aslında başarının elde edilmesinde hissedilmesi gereken duygudur. Kırk yılı aşkın bir radyoculuk geçmişim var. Her işe başlamamda bende heyecan kaçmaz. Çalışmalarımın başında bu vardır hep. Heyecan yoksa başarı da olmaz... Yanlışlar hep heyecanın olmadığı yerlerde belirir. Bana göre bu tür heyecan gerekli olan duygudur.

İLK MISRALARIMI KÖPEĞİME ADADIM

PETEK D.: İlk, Söğüt altı, Dört Mevsim, Mete, İn misin Cin misin, Demet, Yarı Kalan Düşünceler, Yarı Kalan Mısralar gibi eserlere imza attınız. Şiirlerinizle, öykülerinizle dünyaya başka bir pencereden baktığınız kesindir. Ortaya koyduğunuz ilk edebiyat ürünü neydi, nerede, ne zaman ve kimin için yazdınız diye merak ediyoruz?

A. E. : Sizin de saydığınız kitaplar öncesi dergilerde vardı şiirlerim, öykülerim... İlk yazdığım şiirdi. 1958 yılında yazdım. Aynısı, aynı yıl SEVİNÇ dergisinde yayınlandı. Bu şiirin hikayesini de anlatayım.

Bizde evde çok okunurdu. Rahmetli annem de, babam da çok okurdular. Babam şiir de yazardı. Okuma

ve yazma alışkanlığı da onlardan geçti. Bizimle yaşayan amcamın oğlu eve bir köpek getirmişti. Uzun tüylü, minnacık bir şeydi. İlk deneme mısralarımı bu köpeğe adadım. Aldım, şiiri babama gösterdim. Babam, bir orasına, bir burasına el süre süre sonunda bir baktım, benim şiirimin içeriği vardı bu şiirde, ama tek ellenmeyen şiirin başlığıydı. Sanırım böyle olmasaydı, ilk şiirin sonrası da olmazdı.

PETEK D.: Şiirlerinizde, öykülerinizde hangi konulara ağırlık vermektesiniz? Bunun devamında bir de neden diye soralım?

A. E.: İnsan hayatını yaşayabilmesi için gerçekçi olmalıdır. İnsanın bu özelliğinden hareket ederek

etrafımızı çevreleyen gerçek ne varsa şiirlerimin konusu olmaktadır. Yanımda annem, bahçemde çiçeğim, gülen güneş ve saire ve saire... Bir de bana gelen, benden giden sevgi, insanın görülmeyen, sezilen güzelliği, çocuğun gülüşü, gözünden akan göz yaşı damlası, günahsızlığı... Bir insanın içinde, dışında gerçek adına ne varsa yazdıklarımın konusudur...
Son dönemde düşünceye önem verdiğim izlenmektedir. Bu da gerçeğin, gerçeklerin ötesinde bir şey
değildir.

Röportajdan bir an

PETEK D.: Çocuklar için de kitaplar yazmışsınız. Mesela Dört Mevsim, Mete çocuklar için yazılmış şiir kitaplarınız.

Peki Çocuk Edebiyatı kavramını nasıl tarif ediyorsunuz?

A. E.: Çocuk bir toplumun yarınlarının umududur. Bunun çok eskiden daha sezildiğini, çocukların ninnilerle uyutulduğu, tekerlemelerle büyütüldüğünü bilirsek, edebiyat hala sözlü olarak yaşarken daha bir çocuk edebiyatının olduğu gerçeğini göreceğiz. O zaman çocuk edebiyatı bir ihtiyaçtır diyeceğiz. Üstelik çocuk edebiyatı, genel edebiyatın ayrılmaz bir bölümü olmakla, onun tamamlayıcısıdır da desek yanılmayız.
Buradan giderek edebiyatımızda, çocuk edebiyatının hakkettiği kadar yer almasını gözlemekteyiz.

VODNA DAĞI

Yazlarını severim senin
kışların da kötü olmaz.

Nasıl olursa olsun, seninle akar kanım,
kestaneliklerinde dinlenmek ister canım.


Suyun boldur, susamışlığımı gider,
ayaklarım Sultan suyuna doğru gider.


En güzel bezeğin senin, yaz kış yeşil ağaçlar,
sen aynı kalacaksın, tepene her ne takarsalar.


Nerede şimdi üzümünü derlediğim o bağlar,
üzgünse eğer Vodna, bilin Üsküp ağlar,


Seni yeşile bürüyen yazını severim,
beyaz örtüsüyle kışın da kötü olmaz.

KÜÇÜK TREN

Üzerinden geçtiğin rıhtım
aynı yerde hala var
genişletilmiş üstelik
değil artık öyle dar


Vagon dediğin hayaller,
raylarından yeller eser,
lokomotif nerelerde,
kız köprüsü seni bekler.


Bir özlemsin yüreklerde
bekleyenin çok senin,
arkadaşım, komşum, yeğenim
asıl, seni, hala bekleyen benim.

PETEK D.: Çok kelamı az eyle/ Vezni sakın unutma/ Kafiyesiz kısırdır/ Şiir derler bu nutka... diyor bir şiir sevdalısı. Siz öykü de yazdınız. Ancak şiirin sizde ağırlıklı olduğu izlenmektedir. Öyleyse şiir sizce ne demektir ve size neyi çağrıştırır?

A. E.: İyi bir örnek almışsınız bu sorunun başına. Ancak bugünün şiir anlayışından hareketle kafiye ve vezin şart değildir. Ama şiirde kesinlikle müziğin, ezginin sezilmesi gerekmektedir. Şiirde müzik yoksa tekdüze olur yazılanlar...

En başta şiir duygu ve düşüncelerin bir başka içerikte, bir başka dille aktarımıdır. Bir başka deyişle insanın hayatında duygusal bir besindir. Ama şiirden dilin zenginliği belirmediği müddetçe bu doyum sağlanamaz. Bizim ana dilimiz Türkçe olduğundan, bu doyuma gelebilmek için, Türkçe fışkırmalıdır şiirden...

BİZİM ŞAİRİMİZ BEYATLI...

PETEK D.: Sırada şöyle bir sorumuz var: En sevdiğiniz şair ve şiir hangisidir? Acaba şairlerden birini, şiirlerden bir tanesini, bu soru kapsamında kalarak, ayırmanız mümkün müdür?

A. E.: Türk şiirinin uzun geçmişi vardır. Çok değerli şairlerimiz vardır. Bütün bu zenginlik içinde ikircimlik göstermeden hemen söyleyeyim: Yahya Kemal Beyatlı... Bizim şairimiz Beyatlı... Türkçe’yi başarıyla kullanması sonucu şiirindeki ezgidir onu bana sevdiren. Onun her şiiri ayrı bir şarkıdır... Ayrı bir ezgi... Tek başına bestedir her şiiri Beyatlı’nın. Hemen cevap veremeyeceğim bir yanı var sorunuzun: hangi şiiri... Ben Süleymaniyede Bayram Sabahı diyebilirim... Kaybolan Şehir... Rindlerin Akşamı... Bunu ben bir zamanlar kendime sorduydum... İşte o zaman kendi kendime verdiğim cevap nasıldı: Ben Yahya Kemal Beyatlı’nın bir şiirini değil, onun şiirini seviyorum. Lise yıllarınızda bu değerli şairimizi okuyacaksınızdır. Okurken de beni hatırlayıp, ne kadar haklı olduğumu anlayacaksınızdır.

PETEK D.: Bir son sorumuz daha var: Makedonya’da Türk edebiyatı hakkında bir değerlendirme yapabilir misiniz?

A.E.: Siz de kabul edeceksiniz ki, bu, bir söyleşi içinde bir soruya verilecek cevapla rahat açıklanmış bir konu olamaz. Hatta bazen insan böyle durumlarda konuya değinirken, dar bir çerçeveden çıkamayarak, gereken her şeyi söylemeden kalır. Ben böylesi bir duruma düşeceğimi bilerekten, yine sorunuzu değerlendirmeye çalışacağım.

Makedonya Türk Edebiyatı, artılarıyla eksileriyle, Dünya Türk Edebiyatları içinde bulunmayı hak edecek eserler vermiş bir edebiyattır. Kimileri Makedonya Türk Edebiyatını Türkiye Türkçe’sinin kullanılması açısından Türkiye Edebiyatının bir parçası olarak gördü. Bazılarıysa bunun doğru olamayacağından söz etti. Bana göre, Makedonya Türk Edebiyatı hem Türkiye Edebiyatı’nın bir parçasıdır, hem de Makedonya Edebiyatı’nın bir parçası. Ancak ben bu edebiyatın önemini bir başka yönde de görmekteyim. Türkiye veya Makedonya Edebiyatları, birer kültürün bütünleşmesine hizmet ederken, Makedonya Türk Edebiyatı, Türkiyeden çok uzak bir yerde kültürlerin bütünleşmesine katkı sunmakla kalmayıp, Türkçe’nin, Türk Kültürünün yaşatılması savaşımını da vermektedir. Bu edebiyatı değerlendirirken, bu öğenin kesinlikle unutulmaması gerekir.


HAYATI


Şair, hikayeci, gazeteci-yazar, çevirmen olan Avni Engüllü Üsküp doğumludur (1947).

Yayınladığı kitapları şunlardır: İLK (şiirler, 1972), SÖĞÜTALTI (hikayeler, 1974), METE (çocuk şiirleri, 1983), DÖRT MEVSİM (çocuk şiirleri, 1984), İN MİSİN, CİN MİSİN (büyüklere şiirler, 1985), YARI KALAN DÜŞÜNCELER (büyüklere şiirler, 1993), DEMET (yayınlanmış eserlerinden seçmeler, 1994), YARI KALAN MISRALAR (büyüklere şiirler, 2005). İlkokulların 3.- 4. Sınıflarına ait Makedonya’da tek Türkçe özgün müzik dersi kitabı olan TÜRKÜLERLE BÜYÜYELİM (1983) başlıklı eseri ünlü müzisyen Ramadan Şükrü ile hazırladı.

Edebiyat çevirisi kitapları da olan A. Engüllü, Makedon, Boşnak, Sırp, Sloven, Arnavut edebiyatçılarından şiir, öykü, tiyatro ve radyo oyunu çevirdi.

Birçok antolojide yer alan edebiyatçımız, Makedonya Yazarlar Birliği, Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN) ve Makedonya P.E.N. Merkezi, Makedonya Gazeteciler Birliği ve Uluslararası Gazeteciler Birliği üyesidir.

Gazeteci-yazarlığı yanısıra değişik toplumsal faaliyetlerde bulunmakla birlikte 1990’dan itibaren Makedonya’da Türklerin siyasi teşkilatlanmasında önde gelenler arasında bulundu. Türk Demokratik Birliği (TDB) Kurucu Meclis başkanlığını, Teşkilatın Genel sekreterliği ve daha sonra Genel başkanlığını yaptığı TDB’yi Türk Demokratik Partisi olmaya taşıyan Kurultayda kurucu başkandı.

1965 yılından kaşeli, 1968 yılından kadrolu çalıştığı MRT-MR Türkçe Radyo Yayınları Bölümü’nde 1970-2003 yıllarında Kültür-Sanat Programları’nın başında bulunan A. Engüllü, halen aynı kurumun Türkçe Yayınlar Dairesi’nde belgesel yayınları hazırlamaktadır.


Hiç yorum yok: